Politik ve ekonomik sistemdeki değişimlerin petrol ve doğal gaz akışının sağlanmasında son derece büyük etkileri söz konusudur. Örneğin, Rusya ve Hazar Denizi Bölgesindeki petrol ve doğal gaz potansiyeli uzun süre Dünyanın geri kalanı için tam olarak erişilebilir olmamıştır. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku Ülkelerinde meydana gelen ekonomik ve politik değişimlerin ve 1989 da Berlin Duvarının yıkılmasıyla meydana gelen değişimin en önemli sonuçlarından birisi, uluslarası serbest Pazar sistemi için daha fazla enerji kaynağının erişilebilir hale gelmesidir. Çin’in dışarıya açılması uluslararası sistemi dramatik olarak etkileyen diğer bir önemli değişimdir. Dünyanın en zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip ülkelerden birisi olan Rusya için bu durum ekonomik ve politik gücünü arttıran en önemli unsurlardan birisi haline gelmiştir. 1970’lerdeki petrol krizinin ardından petrol ihracatının “güvenli” ülkelerden sağlanmasına yönelik arayışlar, Orta Doğu Ülkelerindeki istikrarsızlık nedeniyle Suudi Arabistandan sonra Dünyanın ikinci büyük petrol üreticisi olan Rusya’nın önemini arttırmıştır. Rusya ekonomisi petrol ve doğal gaz ihracatına önemli ölçüde bağımlı hale gelirken, fosil yakıtlı enerji kaynaklarına sahip olmayan Avrupa Birliği’nin yanısıra Çin ve Japonya gibi Asya Ülkeleri içinde enerjide Rusya’ya bağımlılık büyük ölçüde artmıştır.

Enerji arz güvenliğinin sağlanmasında dışa bağımlılığa yönelik risklerin idaresi için çeşitliliğin sağlanması en önemli unsurdur. Çeşitlilik, yakıt tiplerinin (enerji karışımının), yakıt kaynaklarının (arzı sağlayan ülke ve şirketlerin), teknoloji tiplerinin ve teknoloji kaynaklarının çeşitlendirilmesini kapsayan geniş bir kavramdır. Petrolde orijinin veya arzı sağlayan ülkelerin çeşitlendirilmesine yönelik politikalar son 20 yıldır büyük ölçüde genişletilmiştir.

Petrol iletimini sağlayan güvenli geçiş ülkelerinden biri olarak ülkelerin ve enerji hatlarının çeşitlendirilmesinin sağlanmasındaki mevcut ve potansiyel rolü ile Türkiye de küresel enerji pazarı için Orta Doğu’daki en önemli devlet aktörlerden biri haline gelmiştir. Türkiye Dünyanın doğal gaz rezervlerinin yüzde 71,8’ine ve petrol rezervlerinin yüzde 72,8’ine sahip olan bir bölgenin çok sayıda ülkelesi ile oldukça yakın bir konumdadır. Türkiye, Hazar, ortadoğu ve Rusya’da bulunan petrol ve doğal gaz için güvenli bir enerji ulaştırma yoludur. Bu enerji kaynaklarının orjininden AB piyasasına aktarılmasının yanısıra, günümüzde AB için kaygı uyandıracak düzeye ulaşmış bulunan Rusya’ya bağımlığın çeşitlendirme yoluyla dengelenerek arzı sağlayan ülkeler arasında rekabetin sağlanmasıyla düşük fiyatlarla petrol ve doğal gaz temini konularındaki potansiyeli, Türkiye’nin Avrupa Birliği nezdindeki stratejik önemini arttıran en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Türkiye bu potansiyelini değerlendirerek hem kendi enerji arz güvenliğine hem de ekonomisine katkıda bulunacak strateji ve politikaların uygulanmasına yönelik çabalarını sürdürmektedir. Ancak acaba bu çabalar yeterli düzeyde ve nitelikte midir?

Bu doğrultudaki çabalardan birini oluşturan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı Türkiyenin enerji politikalarının yeterliliğinin değerlendirilmesinde önemli örneklerden biri olarak ele alınabilir. Hazar bölgesi petrolününün Dünya pazarına aktarılmasını sağlayacak olan BTC boru hattının inşası Türkiye için kuşkusuz önemli ve doğru bir adımdır. Ancak enerji alanında yapılan yatırımların iç ve dış dinamiklerin yanısıra jeopolitik unsurları da göz önünde bulundurularak dikkatle belirlenen dinamik (proaktif?) dış politikalar ile desteklenmesinin gerekliliği açıktır. Avrupa Birliği’nin Rusya’ya bağımlılığı azaltmak için gösterdiği çabaları kadar, dış ticaret gelirinin % 55’ini petrol ihracatından sağladığı göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın da bu bağımlılığının devamlılığını sağlamaya yönelik çabaları öngörülebilir olmalıdır. Nitekim BTC petrol boru hattının inşaası tamamlanmadan Rusya bu hattı atıl hale getirerek saf dışı bırakacak ince politikalarını devreye koymak için çoktan harekete geçmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden süreçte Hazar Bölgesindeki doğal kaynakların yönetimi ve uluslarası pazara hangi yollarla ulaştırılacağına ilişkin hususlar gündemde önemli bir yer işgal etmiştir. Azerbeycan petrollerin taşınmasındaki önemli seçeneklerden biri olan Bakü-Tiflis Ceyhan boru hattı nedeniyle, bu hususta Rusya ile Türkiye arasında ciddi rekabet doğmuştur. Türkiye ve Azerbeycan’ın Azerbeycan petrollerini taşıcacak ana ihraç boru hattının BTC boru hattı olması hususunda verdikleri mücedeleye karşın Rusya’da bu hattın Bakü-Novorossiysk hattı olması için büyük çaba sarf etmiştir ve sarfetmektedir. Rusya ve Kazakistan petrolleri olmaksızın Azerbeycan petrolleri ile BTC boru hattının kapasitesinin yarısının bile doldurulamayacağının farkında olan Rusya Kazakistan’ı BTC boru hattına petrol sevkiyatına yönelik anlaşmalardan uzak tutmak ve Rus transit güzergahını kullanmalarını sağlamak için geniş lobi faaliyetlerinin yanısıra önemli maddi yatırımlar gerçekleştirerek siyasi çabalarını sürdürmüş, İran’la yeniden işbirliğine girerek Rusya ve Kazakistandan petrol satın alıp rafine edeceği ve karşılığında İran’ın körfez terminalinden aynı miktarda ham petrol sevkiyatının gerçekleştirileceği takas anlaşmalarını gündeme getirmiştir. Ancak, Kazakistan’ın Rusya’ya rağmen Hazar denizi altından Aktau-Bakü arasına döşenecek yeni bir boru hattıyla BTC boru hattına 7.5 milyon ton petrolün aktarılacağı konusunda Azerbaycan ile anlaştığı ve hükümetler arasındaki siyasi anlaşanın ardından transit anlaşmasında en yakın zamanda imzalanacağının bildirilmesi yüreklere su serpmiştir. Ancak, bu durum bu yarışta geri kalmamak için sadece teknik koşulları sağlamanın yeterli ve belirleyici olmadığının ve enerji yatırımlarının jeopolitik koşulları göz önünde bulduran ayrıntılı strateji ve proaktif siyasi politikalarla desteklenmesinin zorunluluğunu gösteren önemli bir örnektir.

Jeopolitik olaylar petrol ve doğal gaz sektöründeki gelişmeleri büyük ölçüde etkilemektedir. Önümüzdeki bir kaç on yıl için petrol ve doğal gazın Dünyanın enerji karışımında en önemli yeri işgal etmeye devam edeceği bilinmektedir. Bu süre için yeryüzündeki petrol ve doğal gaz rezervleri yeterli olduğundan kaynak problemi bulunmamakla birlikte kaynakların akışının sağlanmasına ilişkin problemler söz konusu olabilir. Bu bağlamda, son yıllarda tüketici ülke hükümetlerinde enerji arzı güvenliğine üretici ülke hükümetlerinde ise enerjine talebi ilişkin ciddi kaygıların doğduğu görülmektedir. Her iki taraf arasında bu bağlamda bir çıkar çatışmasının doğduğu ve bu çatışmanın tarafları zedelemeden çağdaş ve demokratik topluma yakışan optimum bir çözümün sağlanması için uygulanacak stratejilerin ve politikaların hassasiyetle ve dikkatle belirlenmesi gerektiği açıkça ortadadır.

H. SAYGIN, “ENERJİPOLİTİK: Enerji ve Geopolitik”, Enerji, Yıl: 10, Sayı: 5, Sayfa: 25 (Mayıs 2005).